Bu yazıyı yazmaya başlarken playlistimi karışığa ayarladım. Dilediğimce yazdıktan sonra hangi şarkıyı koyacağıma karar vereceğim…
Son zamanlarda, yeni bir insana alışmak üzerinde çalışıyordum. Pek öyle kolay gelmiyordu.
Yeniden birini tanıma fikri kulağa korkunç geliyordu aslında.
- Ne dersem kızar, ne dersem kırılır, hassas yönleri neler, zaafları neler…
- Güneş doğduğunda ne hisseder, kar yağdığında sevinir mi?
- Eski bir şarkı duyduğunda neleri hatırlar, kimler nasıl izler bıraktı kalbinde?…
- En sevdiği yemek ne mesela? En basitinden?…
Sonra korkup kaçıyorum. Bütün bunları bir bir sormaktansa, kaçmayı tercih ediyorum. “Olmaz” diyor, “Ben seni bırakmam”…
Hayatımı bu “Ben seni bırakmam”lara inanarak geçirdim ben. Ama nasıl inanmak? İnsan hiç mi akıllanmaz? Her seferinde inanarak yaşadım. Her seferinde bu sefer bırakılmayacağıma inandım. Hayal kırıklıkları sonra…
—————
Ben hata yaptığımda öyle küçük, ufak tefek hatalar yapmam. Yine öyle, büyük oynuyorum hayatla bu aralar.
Ortaya kalbimi koymuşum, pahalı bir kumar oynuyorum. Ya alıp gidecekler kalbimi, ya parçalayıp bana bırakacaklar…
Ateşlere yürüyorum!
—————-
Yalnız kalmaya ihtiyaç duyduğum zamanlar oluyor. Herkesin içinde bile yalnız kalmayı başarabiliyorum.
Ama en yalnız anımda bile yanımda birini istiyorum .Herkesin bir “O”su vardır. Benim de var. Elbet var. Ben de onu istiyorum işte.
Belki bir kere dibe vurup sonra yeniden yükselmeyi başarabilmiş olduğu için onu istiyorum.
Tüm bu garip duygular bir tür iç kanama…
—————-
SONRA ZAMANI GELİR.
Yarım yamalak da olsa yürümeye başlarsın. Elini uzatırsın birine. Tutar. Seni kaldırır.
Yüksekçe bir taşın üzerinde dikilirsin. Tam karşındadır. Nefesini yüzünde hissedersin. Ellerini belinde.
O an, doğru olan kendini bırakmaktır. Ama yalnızca o an. Ait olman gereken şeyin seni tuttuğunu hissedersin bir şekilde. İçinde sana “Yapma” diyen bir şeyler vardır. Mutlaka vardır. Hep vardır o şeyler.
Çünkü sen yeni birine alışmaktan korkuyorsundur. Kalbini bırakmaktan korkuyorsundur. Üstelik deli gibi kırılacağını biliyorsundur. Bunu ona aktarırsın. “Yapma” …
Ama o an, tam o an, doğru olan onun olmaktır. Doğru olduğunu hissettiğinden, kalbin yerinden çıkacak gibidir. Belli etmemen gerekir ama, o kadar kolay teslim olmaman gerekir. Gözlerini kaçırırsın, cümlelerini tutarsın.
Dudaklarını dudaklarında hissettiğin zaman ama, nefes alamayışından anlamıştır senin kendini ona bırakmak için ne kadar hevesli olduğunu.
Yürümeyecektir, gitmeyecektir. Bir yere varmayacaktır senin gözünde. Yalnızca küçük bir öpücük der avutursun kendini. Kaçmaya çalışırsın. Ondan değil, kendinden.
Sonrasında ne olacak, ne yaşanacak bilmezsin. Günler geçer, belki haftalar. Zaman geçer. Bir şekilde “zaman geçer” …
Zaman düşer ellerimden yere, oradan tahtaboşa…
Saatler çalışır izinsiz, hep bir sonraya!
Kaybedeceğin, bahtında yazılı olan herkesi kaybetmişsindir. Artık yalnızca onun yanında olmak vardır. “Ondan başka kimseye ihtiyaç duymuyorsam sorun değil” dersin.
Resimler sarı güneşsizlikten, duygular değişir…
Dostlar dağılır dört bir yana, kendi yollarına…
Artık yanında onun gerçekten “var” olduğunu hissediyorsan, artık onu bırakmak istemiyorsan, ve seni kırmayacağını biliyorsan… “Ben seni bırakmam”a bir kez daha inanmışsan….
——Yeni bir insana alışmışsın demektir.
O zaman anlarsın ki, onu neyin kıracağı, ne konuda hassas olduğu, en çok hangi yemeği sevdiği önemli değildir. Önemli olan, onun senden sonra atacağı adımı kestirerek adımlar atmaktır.
Önemli olan, birlikte gülümseyebilmek, birlikte ağlayabilmek, birbirine sarılabilmektir.
- Artık korkulacak hiçbir şey kalmamıştır…
- Artık, kaçmaya bile gerek kalmamıştır…